Kanyon’da Saklı Kokular Keşfindeyim

 

Koku Atlası’nın davetini alır almaz heyecanlandım çünkü daha başından gizemli bir davetti bu, başlıktan fikir yürütmeye çalışsam dahi plan hakkında bilgim yoktu ve bu durumu daha cezbedici kılıyordu. Koku alma duyum güçlü olduğu için burnuma güvendim ve genelinde de yanılmadım. Sabah saatlerini tercih ettim ki Kanyon’un sakin saatlerini daha çok seviyorum. Troy’un önünde toplanmaya başladık, ekipten arkadaşlarla tanıştık ve kendimizi programın başladığı ilk noktada bulduk, hepimiz için bir çanta ve içinlerinde numaralandırılmış zarflar, zarfların içinde ip uçları vardı. İşte bu dedim, benim kadar sonuca varma aşamalarını seven biri için biçilmiş kaftan 🙂

Çantalarımızı aldık, Ipad’lerimizi teslim alırken ilk koku tespitimizle başladık. Yeni açılan paket ve ürün kokusu..

 2. Durağım bir Lostra idi, ne yalan söyleyim deri, boya kokuları bana keskin olduğu kadar güzel gelmiştir. 4 tüp içinde de birbirinden farklı ürünler ve bu ürünlerin kendilerine has kokuları vardı. Bir ayakkabının başlangıçtan, bitimine kullanılan malzemeleri burada öğrenmiş, bildiklerimizi de tazelemiş olduk.

Geldik Çiçekçi’ye 🙂 öncesinde minik bir çay tadımı oldu ve bu çayın hangi çiçeğe ait olduğunu hem koku hem de tat sıralamasıyla bulmamız gerekiyordu. Baskın olarak Papatya tadı alsam dahi burada yanıldım ve Gül çıktı, birbirlerine bu denli benzediklerini burada anlamış oldum.

 

Cinemaximum’a misafir olduk, kulaklıklarımızı taktık ve Burnt filmininin bir kısmını izlemeye başladık sıralanmış zarflardaki kokularla filmde yer alanların sıralamasını yaptık. Ve sonunda parmesanlı patlamış mısırları tattık ki, ben normal mısırdan vazgeçtim artık hep peynirli olsun isterim 🙂

 Juico bizim için birkaç stand kurmuştu ve yine burada içtiklerimizle kapsüldekileri eşleştirecektik fakat burada bir tanesi tuzaktı inanın o tuzağı ayırmak hiçte kolay değildi. Hindistancevizine bu kadar yakın bir tat Kaju olabiliyormuş, hadi bir bilgi daha kaptık.

Son durağımız Numnum oldu, burası epey heyecanlandığım noktaydı sonuçta yemek malzemelerini gözümüz kapalı tahmin edip, menüden hangi yemeğe ait olduğunu bulacaktık bize salata düştü. Bundan sonra  Numnum’da favori salatam olur kendileri, içeriğini epey detaylı biliyorum nasılsa 🙂

Kendimi oldukça her konuda geliştirmeye adamış olduğumdan bu katıldığım davetten büyük keyif aldım. Sahip olduğumuz duyularımıza aslında pekte gereken önemi vermiyor, nasılsa sahibiz deyip detayları fark etmiyoruz. Bunu ilk açıldığında katıldığım Karanlıkta Diyalog’ta da kendime hatırlatmıştım, Galata taraflarında yer alan restaurant için gözümü karartabilir miyim bilemedim hiç kolay değil arkadaşlar.

Yorum bırakın